Bizimle iletişime geçin
BMW Ads

Ekonomi

Hürer Fethi Gündüz ile Ulaşımdan Eğitime, Girişimcilikten Spora Her Şey

BossLife Özel Haberi

HÜRER FETHİ GÜNDÜZ

GÜRSEL TURİZM YÖNETİM KURULU BAŞKAN YARDIMCISI

Sahip olduğu girişimci ruhu ile kendi üniversitesinde okurken bile öğrenci taşımacılığı yaparak ileriye dönük planlarında kararlılık örneği sergileyen Gündüz, iyi bir ekonomist ve ulaşım sektöründe saygın bir sektör temsilcisidir. Yaklaşık 30 yılı aşkın süredir Gürsel Turizm firmasında aktif rol alan Hürer Fethi Gündüz’ün, Koç Grubu bünyesinde düzenlenen “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” en başarılı firma ödülüne layık görülmüştür. Bu ödül ile de kadın çalışanlarına verdiği değeri bir kez daha ifade etme fırsatı bulmuştur.

30 yılı aşkın süredir  taşıma sektöründe yurt içi ve dışı projelere imza atan Hürer Fethi Gündüz’ün hikayesi nasıl başladı?

30.01.1974 doğumlu 1999 Koç Üniversitesi Ekonomi bölümü mezunuyum.

Henüz üniversite öğrencisi iken kurmuş olduğum University Travel şirketi ile Tur operatörlüğü ve otel işletmeciliği alanlarında çalışmıştım. Aktif olarak ortağı olduğum ve ana faaliyet alanı personel ve öğrenci taşımacılığı olan Gürsel Turizm’in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevine devam etmekteyim. Bu bağlamda Gürsel Turizm’de çeyrek aşırı aşkın deneyime sahibim. Spora olan düşkünlüğüm sebebi ile de İstanbul Caddebostan Vakıf Tenis Kulübünün başkanlığını da yürütmekteyim.

Gürsel Turizm olarak Türkiyede ve çeşitli yurtdışı projelerinde taşıma işi yürütüyorsunuz. Biliyoruz ki Ürdün’de Kent İçi Toplu Taşıma Ulaşımı ve metrobüs ihalesini kazandınız. Bu proje, orta doğu ve avrupanın hatrı sayılır taşımacılık şirketleri arasındayız mesajı olarak gösterilebilir mi? Biraz projeden bahsedermisiniz. Bu konuda Gürsel’in gelecek vizyonu nedir?

İki kıtada Türkiye’nin birçok ilinde faaliyet gösteren ve sahip olduğu birikim ile sektöre yön veren Gürsel Turizm’in yurtiçi faaliyetlerinin yanı sıra, firmanın yerel ortağı CMTC ile birlikte Ürdün’ün başkenti Amman’da kurduğu SPV şirketinin de Yönetim Kurulu Üyesiyim . Ürdün ‘ün başkenti Amman’da belediye adına yapılan “Kent İçi Toplu Taşıma Ulaşımı ve Metrobüs hattı projesini yürüten Gürsel Turizm taşıma hizmetinin yanısıra hat planlama, sürücü görev planlama , garaj yönetimi, filo yönetimi ve araç takip sistemi modüllerini içeren bir ERP sisteminin Ar-Ge çalışmalarında aktif rol oynamıştır. Bu bağlamda Ortadoğu’nun en modern ve çevreci garaja sahip operatörlerinden biridir.

Taşıma faaliyeti olarak  başka yurtdışında planlarınız var mıdır?

2023 yılı vizyonumuzda Avrupada da toplu taşıma hizmeti verme hedefimiz var.

Gürsel Turizm olarak Halka Arz oldunuz, Biraz bahseder misiniz?

2022 yılının Mart ayında halka arz olduk. Şu an her şey yolunda gidiyor.

Birçok ülkede toplu taşıma hizmeti veren Türkiye’nin en büyük şirketlerinden birisiniz. Dünyadaki belediyelerin, toplu taşıma hizmetlerini özel şirketlere vermesindeki en büyük etken nedir?

Dünya bankası kalkınmakta olan ülkelere Toplu Taşıma alanında kendilerini geliştirmeleri için kredi veriyor. Bu kredileri verirken de yabancı ortak arıyorlar. Biz de toplu taşıma işi yapış tarzımız ve know-how’ımız ile biz Ortadoğu ve Afrika’dan talep gören firmalar arasındayız.

Türkiye’nin en çok başarıya sahip spor kulübü olan Fenerbahçe’nin, kesintisiz uzun yıllardır ulaşım sponsorluğunu yapıyorsunuz. Dünya tarihine baktığımızda da istatistiklere girebilecek bir detay. Sizi bu kadar uzun yıl sponsor kalmanızı sağlayan şey ne oldu?

Fenerbahçe aşkımız. Eş zamanlı olarak Fenerbahçeliyiz. Bu birliktelik ticari değil gönül bağı artık.

Eski bir Fenerbahçe Kulübü milli kürekçisi, aynı zamanda kulübün kongre üyesiyim. Fanatiği olduğum spor kulübü Fenerbahçe’nin, 2000 yılında beri tüm branşlarının Türk Spor tarihinin en uzun süreli karayolu ulaşım sponsoruyuz.

Biraz da vakıf faaliyetlerinizden bahseder misiniz.?

Eğitim benim için çok önemli. Eğitimi, şu ana kadar yaptığımız birçok proje ve yapmayı planladığımız projeler ile destekliyorum. Gençlik Hizmet ve Kültür Vakfı’nın yönetim kurulu başkanı ve bu vakfın ortak olduğu Irmak Okulları’nın da Yönetim Kurulu Üyesiyim.

Eğitim fakültelerinde okuyan öğretmen adaylarına eğitim bursu vererek, onların gelişimine katkı sağlamak amacı ile kurduğumuz bu vakıfla hayallerime ulaştım. Bu projenin devamı niteliğinde olan Avrupa Birliği fonları ile desteklenen, halihazırda kırsal kesimlerde eğitim veren öğretmenlerin gelişimine katkıda bulunmak için teşebbüsleri devam etmektedir.  Bu doğrultuda da vakfın diğer bir amacı olan “Kodlama ve Teknoloji Üniversitesi” kurma hedefine erişmek için kendini eğitime adayan, tam bir eğitim gönüllüsüyüm diyebilirim.

Okumaya Devam Et
Yorum yapmak için tıklayın

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ekonomi

Demet Sabancı ile Perakendeden Sağlığa, Turizmden Sanata Kapsamlı Bir Röportaj

BossLife Özel Haberi

DEMET SABANCI

1*DEMSA Group olarak hangi alanlarda faaliyet gösteriyorsunuz?

Ana iş alanımız Parekende... Perakende sektöründe, kadın-erkek-çocuk giyim, aksesuar yanında ev dekorasyon ve kozmetik bulunmakta. Ayrıca, sağlık, Turizm, İnşaat, Art, Denizcilik  bu konularda iş alanlarımız mevcut.

2*Demsa olarak hangi markalar ile perakende sektöründe varsınız? Perakende sektöründe yeni markalara yatırım yapma planınız var mı?

Grubumuzun lokomotifi perakende işimiz diyebiliriz. Özellikle moda ve lüks segmentinde Türkiye’de mevcut kapasitenin önemli bir kısmını biz temsil ediyoruz diyebiliriz. Birçok dünya markasının Türkiye temsilcisi olan Demsa Group; Brandroom, Longchamp, Ted Baker gibi markaları bünyesinde bulunduruyor; Home kategorisinde ise dünyaca ünlü Vİlleroy Boch, Rosenthal, Missoni Home, Lladro gibi markaları olan D’Maison tüketicilerle buluşturuyor. Brandroom.com.tr online alışveriş sitesi ile de lüx parekendedeki e-ticaret pazar payını her geçen gün arttırmaya devam ediyor. Türkiye’nin ve özellikle İstanbul’un bu alanda çok önemli bir potansiyele sahip olduğunu görüyoruz.

Perakende sektöründeki deneyimini ve vizyonunu turizm ve inşaat sektörlerine de yansıtan Demsa Group’un bu alandaki yatırımları arasında, Pera Palace Hotel, The St. Regis İstanbul ve butik gayrimenkul projesi Kandilli Konakları bulunuyor.

3*Sağlık sektörüne ciddi bir yatırım yaptınız. Onkim’i kurmanızda sizi tetikleyen şey ne oldu?

Rahmetli babam Hacı Sabancı’yı maalesef akciğer kanserinden kaybettik. Bu kaybımızdan kısa bir süre sonra kök hücresinin ileride birçok hastalığa çare olacağını öğrendim. İlgimi çekti. Kök hücre ile ilgili çalışmaları yakından izledim ve 2006 yılında ONKİM’i kurarak kök hücre araştırmaları alanında Türkiye için çok değerli bir yatırıma imza attık. Her zaman yaptığımız işin içinde bir “sosyal çıktı” ararız. Ayrıca yeni ve uzun vadeli faydalar sağlamayı hedefleriz. ONKİM bu açıdan bizim en kıymetli yatırımımız. Türkiye’nin gelecek vizyonunu temsil ediyor bir yönüyle. Sağlık bir ülkenin medeniyet seviyesinin göstergesidir. Bu sebeple sağlık alanında böylesine önemli bir yatırımdan hiç kaçınmadık. Kök hücre teknolojileriyle ilgili bir iş yapmak için Türkiye doğru pazar mı acaba diye düşünmedik. ”Türkiye’nin ve Türklerin böyle bir hizmete ihtiyacı olduğunu düşündük ve finansal risklere değil toplumsal faydaya odaklandık.” Onkim de yapılan araştırmalar arasında, kordon kanından elde ettiğimiz kök hücreler, özellikle talesemi, nöroblastoma ve lösemi hastalarının tedavilerinde kullanıldı. Birçok alanda klinik araştırma çalışmalarına başladık. Örneğin, halk arasında Tavuk karası, gece körlüğü de denilen, kişinin önce görüş alanını daraltan, zamanla renkler ve ışık derken sonunda görme yetisinin kaybolmasına yol açan hastalıktır. Yaşam kalitesini düşüren, kişinin sosyal hayatını da etkileyen bu rahatsızlıkta kök hücre uygulaması ile ciddi ilerlemeler kaydettik. Tavuk karası olan pek çok hastamızın tedavi sonuçları son derece başarılı oldu. Yurtdışında devam etmekte olan çeşitli projelerde gerek kordon kanından gerekse göbek kordonundan elde edilen kök hücrelerle birçok hastalığın tedavisinin önümüzdeki yıllarda hızla artacağına inanıyorum.

İşte her noktadan baktığımızda gerçekten doğru bir işe imza atmanın mutluluğu içindeyiz.

Sağlıklı bir Türkiye için sağlıklı nesiller yetiştirmeliyiz. Bunu yaparken de her şeyi olduğu gibi teknolojiyi de doğru kullanmalıyız.

İlk zamanlar, yaptığımız işi bile anlatmakta zorlandık. Bugün ise artık ONKİM bölgesel öneme sahip bir merkez olma yolunda.  Bu girişimin arkasındaki enerji, tek başına pazarın boş olması değildi. Türkiye’nin böyle bir merkeze sahip olma vaktinin geldiğine duyduğumuz inançtı.

4*Onkim’den biraz bahseder misiniz? Hangi ülkelerde faaliyette?

Onkim çatısı altında sizlerin de bahsettiği gibi birçok farklı dokudan kök hücre saklama & bankalama işlemlerini gerçekleştiriyoruz. Saklanma süreci esnasında eğer aile içerisinde herhangi bir hastalık olur ise, hekimlerin talebi doğrultusunda ilgili uygulama merkezine bu ürünler kontrollü ve sağlıklı bir şekilde ulaştırılıyor. Saklanan hücresel ürünler zaten hastaların direkt kendisi için saklandığından dolayı, istedikleri zaman bu ürünleri kullanma hakkına sahipler. Dolayısıyla onların saklatma talebi olduğu müddetçe bu ürünleri saklamakla mükellefiz. Onların bilgisi, onayı olmadan kök hücreler hiçbir şekilde kullanılamaz, devredilemez ve imha edilemez. Eğer kişiler artık bu kök hücreleri saklatmaktan vazgeçerlerse, imha etme ya da doku uygunluğu var ise, başka kişilerin kullanımına açma hakkına sahipler. Bu sayede de birçok farklı kişinin hayatına dokunmuş oluyorlar. Tabi tüm bu süreçler Onkim Kalite Sistemi gereğince dokümante edilerek ve karşılıklı imzalanarak yürütülüyor.

Bilim insanları tarafından kök hücreler üzerinde yapılan çalışmalar, son yıllarda oldukça hız kazandı ve gelecekte de birçok hastalığın tedavi umudu olarak görülüyor. Kısa bir süre öncesine kadar kök hücre tedavileri sınırlı iken, son yıllarda klinik deneme amacıyla farklı hastalıklarda kök hücreler kullanılmaya başlandı.

Yapılan araştırmalar, özellikle süt dişlerinin de kök hücre açısından zengin olduğunu gösterdi. Süt dişi kök hücrelerinin vücutta kemik, kas ve kıkırdak gibi farklı dokulara dönüşme potansiyellerinin olduğunu kanıtladı. Diş kök hücrelerinin en önemli özelliklerinden bir tanesi de sinir hücrelerine dönüşebilme potansiyelleri. Özellikle ilerleyen yaşlarda Alzheimer, demans gibi hastalıkların artması ile sinir hücrelerine farklılaşma yeteneği olan diş kök hücrelerinin önemini de arttırıyor.

Gelecekte bu kök hücrelerin sadece farklı dokulara dönüşmekle kalmayacağı, diş hekimliğinde de kök hücre tedavisinin hızla yer alacağı öngörülüyor. Örneğin, diş bankacılığı sayesinde saklanan diş kök hücrelerinden kaybedilen dişlerin yerine yeni diş yapılarının oluşturulması sağlanabilecek.

Kısaca belirtmek gerekirse, vücudumuzun yedek parçası olarak nitelendirilen kök hücreler insan vücudunda hayati önem taşıyan yapılardır. Biz o kalplerin atması, o beyinlerin düşünmesi için elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışmaktayız. Çok üst düzey bilim insanlarıyla çalışıyoruz. Çok büyük hedeflerimiz var. Bugünden çok yarını hedefleyen bir yatırım ve bu yönüyle asıl değeri gelecekte daha iyi anlaşılacak. Ömrüm oldukça insanlara ve hayata karşı sorumluluğumu bu büyük yatırımla yerine getirmeye çalışacağım.

5*Türkiye’nin en ikonik otellerinden birisi olan Pera Palas sizin bünyenizde. Sadece Pera Palas’da konaklamak için gelen turistler bile var. Bu dokuyu korumayı nasıl başardınız? Turizm sektöründe başka yatırımlar yapmayı planlıyor musunuz?

Yeryüzünde bazı mekânlar vardır ki yaşadıkları tarihe tanıklık ettikleri gibi tarihin kendisi de olurlar. Pera Palace Hotel de şüphesiz ki o mekanlar arasındadır. 19. yüzyılın sonlarına doğru İstanbul’un kalbi Pera’da açılan Pera Palace Hotel’in hikâyesi, aynı zamanda kadim bir tarihin de hikâyesidir.

Dünyaca ünlü Orient Express, 1888 yılında Paris-İstanbul seferini yapmaya başladığında trendeki yolcuların İstanbul’da konaklayabilecekleri yüksek standartlara sahip lüks bir otel bulunmuyordu. Bunun üzerine 1892 yılında yapımına başlanan Pera Palace Hotel, 1895’te düzenlenen bir açılış balosuyla birlikte ilk misafirlerini ağırlamaya başladı.

Bu rituel hiç değişmedi, İstanbul’un tarihi mekanını yaşatmak ve günümüzün beklentilerini karşılamak üzere kendi ihtişamından hiç bir şey kaybetmeden yaşatma gayreti içersindeyiz.

Pera Palace Hotel’deki 101 numaralı oda, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğumunun 100. yılında kişisel eşyalarının da sergilendiği bir özel müzeye dönüştürüldü. Böylece Pera Palace Hotel, kıymetli varlığına müze-otel olarak bir güzellik daha eklemiş oldu.

Başta Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İsmet İnönü, Celal Bayar, Piere Loti, Kral VIII. Edward, Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph, Agatha Christie, Greta Garbo, Sir Alfred Hitchcock, Pierre Loti, Jacqueline Kennedy, Ernest Hemingway ve Mata Hari Pera Palace Hotel’de konaklayan misafirler arasında yer aldı. Bu misafirlerin adını taşıyan odalarda konaklamanızı mümkün kılıyoruz.

Kubbeli Salonumuzdaki Michelin rehberine giren geleneksel İngiliz usulü çay saatinden Fransız tarzı Patisserie de Pera’ya uzunan lezzetli bir yolculuk sunuyoruz.

Kapıdan girdiğiniz an itibariyle bir zaman makinesinden geçerek geçmişe yapılan bir yolculuk ettirme amacımız var ve bunu büyük bir sorumlulukla devam ettirmekteyiz.

Yine Türkiye’nin tanıtımına ve kültürlerarası iletişime katkısının olduğunu düşündüğümüz bir diğer markamız ise Hiref Tasarım ki yurtdışı misafirlerimizin çok beğendiği bir markadır.Hiref’in inandığı temel misyonu Anadolu’nun kültürel ve tarihsel zenginliğini vurgulamak ve çağdaş tasarım anlayışı ile unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarımızı güçlü bir marka değeri ile dünyaya sunmaktır. Hiref’in kuruluşundan itibaren getirdiği yeniliklerden biri de tasarımlarının her birinin tarihsel ve kültürel hikayelerinin olmasıdır. Her tasarımın hikayesi özel şık bir anlatım kartı ile sunulmaktadır. Hiref’in sloganı “Kültürünü Tasarla.”dır.

2008 yılında, Hiref, başarılı büyüme ve markalaşma aktivitelerine bağlı olarak USA Georgetown Üniversitesi MBA öğrencileri tarafından mezuniyet tezi konusu olarak seçilmiştir.

2011 yılında ise, Harvard Business School MBA öğrencileri tarafından yapılan “Marka Değeri Yaratma” adlı bir çalışmada proje konusu olmuştur.

Yurt dışında büyüme hedefleyen Hiref, özellikle Londra, Dubai, Abu Dhabi ve ABD pazarlarına odaklanmıştır.

Şimdilik var olan iştiraklerimizi daha iyiye, daha güzele taşımak için çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Okumaya Devam Et

Ekonomi

Roketsan Genel Müdürü İkinci: “TAYFUN Geniş Bir Aile, Daha Da Genişleyecek”

Roketsan Genel Müdürü İsmail İkinci, 17. Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı IDEF 2025 kapsamında önemli açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin geliştirdiği balistik füze sistemi TAYFUN’un BLOK-4 versiyonunun geliştirme aşamasının sonlarına geldiğini ve test atışlarının yakında başlayacağını duyuran İkinci, TAYFUN’un sadece tek bir füze değil, sürekli büyüyen ve çeşitlenen geniş bir aile olduğunu vurguladı.
İkinci, “TAYFUN BLOK-4, Roketsan’ın kendi geliştirdiği en ağır, en büyük ve en hızlı balistik füzelerden biri. Hem hipersonik olması, hem uzun menzili hem de taşıdığı güçlü harp başlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücüne güç katacak” dedi. Ayrıca, TAYFUN’un üzerinde taşıdığı sensör teknolojilerinin hem hedefi etkin şekilde ateş altına alma hem de füzenin kendisini harp alanındaki tehditlere karşı koruma kapasitesine sahip olduğunu söyledi.
“Bu sadece bir füze değil, bir teknoloji ailesi” diyen İkinci, “Harp başlığı çeşitliliği ve görev kapsamındaki farklı ihtiyaçlara göre TAYFUN’un blokları ve özellikleri gelişmeye devam edecek. AR-GE çalışmalarımız sürüyor, belli bir olgunluğa erişen yeni blokları halkımızla paylaşacağız. Bazı projeler belli aşamaya gelmeden tamamlanmayabilir ama TAYFUN ailesi sürekli gelişiyor ve güçleniyor” ifadelerini kullandı.

GÖKBORA ve Yeni Nesil Füze Teknolojileri
IDEF 2025’te tanıtılan GÖKBORA füzesinin Türkiye’de ilk defa geliştirilen katı yakıtlı ramjet teknolojisine sahip olduğunu anlatan İkinci, bu füzenin özellikle KIZILELMA ve KAAN platformlarında kullanılacağını belirtti. “GÖKBORA, uçaktan fırlatıldığında platformun görünmezlik özelliklerini sekteye uğratmadan, görüş ötesi uzun menzilli hava hedeflerine etkin şekilde angaje olacak bir füze” diye konuştu.
Roketsan’ın ramjet projesine 3-4 yıldır ciddi yatırım yaptığını söyleyen İkinci, “Yakın zamanda GÖKBORA’nın ilk test versiyonlarını sahada göreceğiz. Türkiye’ye verilmemiş sistemlerin geliştirilmesine odaklanıyoruz ve GÖKBORA, muadillerine kıyasla çok üstün özelliklere sahip” dedi.

Denizlerde Yeni Güç: AKYA Torpidosu ve AKATA Projesi
İkinci, Türk Deniz Kuvvetleri’nin denizaltılarının vurucu gücünü artıracak AKYA torpidosunun önemine de dikkat çekti. “AKYA, uçak gemilerinden fırkateynlere kadar deniz gücünün korkulu rüyası olacak ağır sınıf torpidodur” dedi.
Ayrıca, denizaltıların kara hedeflerine angaje olmasını sağlayacak AKATA kapsüllü ATMACA füze sisteminin de stratejik bir güç çarpanı olduğunu belirtti. “Denizaltılar gizli silahlar. Denizin 60 ila 300 metre derinliğinde çalışıyorlar ve elektrik motorlarıyla sessiz hareket ediyorlar. Bu denizaltılardan 200-250 kilometre menzilli seyir füzesi atabilmek büyük bir kabiliyet. Böylece denize kıyısı olan her bölge, denizaltılar vasıtasıyla ateş altına alınabiliyor. AKATA projesi bu yüzden çok kıymetli” dedi.

Türkiye’nin SİHA ve Mühimmatları Dünya Standartlarının Üstünde
İkinci, Türkiye’nin geliştirdiği SİHA’lar ve bu platformlarda kullanılan mühimmatların dünya çapında rakipsiz olduğunu vurguladı. “Türkiye, mühimmat çeşitliliği açısından dünyada eşsiz bir portföye sahip. Üzerinde durduğumuz her proje, zorlu şartlarda defalarca test edildi ve başarıyla sonuçlandı” dedi.

Roketsan’ın AR-GE çalışmalarıyla savunma sanayisinde ulaştığı seviyeyi ve geliştirdiği sistemlerle Türkiye’nin stratejik gücünü önemli ölçüde artırdığını belirten İkinci, “TAYFUN, GÖKBORA, AKYA ve AKATA gibi projelerimizle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarına teknoloji ve güç katmaya devam edeceğiz” diyerek sözlerini tamamladı.

Okumaya Devam Et

Ekonomi

ATO Başkanı Gürsel Baran Uyardı: “E-Fatura, KOBİ’ler İçin Maliyet Tuzağına Dönüştü”

Dijitalleşme çağında işletmeler için kaçınılmaz hale gelen elektronik vergi sistemleri, KOBİ’ler açısından büyük bir yük haline geliyor. Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Gürsel Baran, e-fatura sisteminin özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler için ciddi maliyet sorunlarına yol açtığını belirterek, e-fatura hizmetlerine bir “üst fiyat sınırı” getirilmesi çağrısında bulundu.
Dijitalleşme Kâğıttan Pahalıya Mal Oluyor
Basılı faturadan dijital faturaya geçişin çevre dostu ve uzun vadede verimli bir sistem sunduğunu belirten Baran, kısa vadeli maliyetlerin ise işletmeleri zorladığını ifade etti. “Bugün geldiğimiz noktada, birçok işletmemiz için e-fatura, basılı faturadan daha pahalıya geliyor” diyen Baran, yazılım, mali mühür, entegrasyon ve kontör gibi giderlerin altını çizdi.
Kontör Fiyatlarına Yüzde 800’e Varan Zamlar
Baran, ATO üyelerinden gelen yoğun şikayetlere dikkat çekerek, dijital fatura kontör ücretlerinde kısa sürede yüzde 800–900 oranında artış yaşandığını vurguladı. “Üstelik sadece alıcıdan değil, satıcıdan da ayrı ayrı kontör kesiliyor. Bu durum, işletmelerimizin dijitalleşmeye değil, ek maliyetlere maruz kalmasına neden oluyor” şeklinde konuştu.
KOBİ’lerin Dijitalleşmesi İçin Fiyat Tavanı Şart
Baran, elektronik belge sistemlerinde hizmet sağlayıcıların uyguladığı serbest fiyat politikalarının, KOBİ’lerin dijital dönüşümünü sekteye uğrattığını ifade etti. “Eğer dijitalleşmeyi gerçekten teşvik etmek istiyorsak, bu hizmetlere makul sınırlar getirmeliyiz” diyen ATO Başkanı, fahiş fiyatların kayıt dışılığı körüklediği uyarısında da bulundu.
2025 Sonrası Zorunluluklar Genişliyor
Baran, brüt satış hasılatı 3 milyon TL ve üzeri olan işletmelerin e-faturaya geçişinin zorunlu olduğunu hatırlatırken, 31 Aralık 2025 itibarıyla 3 bin TL’yi aşan işlemlerin e-arşiv ile belgelenmesinin de yasal zorunluluk haline geleceğini hatırlattı. Bu kapsamın genişlemesiyle birlikte, daha fazla işletmenin dijital maliyetlerle karşı karşıya kalacağını vurguladı.
Bosslife Yorumu: Dijital Dönüşümde Sürdürülebilirlik Kriteri Olmalı
Dijital dönüşüm, sadece büyük şirketlerin değil, KOBİ’lerin de geleceği. Ancak bu dönüşüm ancak erişilebilir ve sürdürülebilir hale getirildiğinde gerçek başarıya ulaşabilir. ATO Başkanı Baran’ın çağrısı, dijitalleşmenin KOBİ’ler için bir fırsata değil, yük haline gelmemesi için kritik bir uyarı niteliği taşıyor.

Okumaya Devam Et

Trend Gönderiler